Şirketler faaliyetlerinin çevre üzerinde bıraktığı etkiyi bertaraf etme konusunda artan taleplerle karşılaşıyorlar. Bu talepleri karşılamak üzere sistematik önlem alma ve gelişen karbon piyasasına ayak uydurabilmek üzere henüz bebeklik döneminde olan ama hızla büyüyecek bir danışmanlık sektörü doğuyor.

 Kyoto Protkolünün imzalanmasından sonra şirketlerin çevresel performansı kritik bir önem kazandı. Türkiye 1992-1995 yılları arasında katılıdğı müzakerelerden sonra Ağustos 2009'da Kyoto Protokolü'ne taraf oldu.

Ancak, Türkiye, Kyoto Protokolü kabul edildiğinde sözleşmeye taraf olmadığı için 2012 yılına kadar sayısallaştırılmış sera gazı azaltım veya sınırlama yükümlülüğü almamış ve Kopenhag Mutabakatı altında da bir emisyon azaltım hedefi belirlememiştir. 2012 yılı sonrası için ise yükümlülüklerin belirlenmesine çalışılmaktadır. Bu kapsamda 2009 yılı Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nde enerji sektöründen kaynaklanan CO2 emisyonları üzerinden sayısal bir azaltım hedefi (önlem alınmaksızın oluşacak sera gazı miktarının yaratacağı referans durumdan hareketle 2020 yılında %7 azaltım) belirlenmiştir. 

 

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından oluşturulan Seragazı Emisyon Envanteri'ne  göre Türkiye'de toplam seragazı emisyonu, 1990 yılında 187.03 milyon ton karbondioksit eşdeğerinden, 2009 yılında %98'lik bir artışla 369.65 milyon ton karbondioksit eşdeğerine yükselmiştir. 

Etkin Karbon yönetimi de gündeme gelince bu konu üzerine hızla büyüyen bir danışmanlık sektörü oluşmaya başladı. Düşük karbon ekonomisine geçiş ile birlikte, dünyada pek çok şirket ve kuruluş iş süreçlerini yeniden değerlendirerek faaliyetlerini ve ürünlerini en düşük karbon salınımı veya sıfır karbon salınımı ile gerçekleştirebilmek amacıyla yenilikçi girişimler ve teknolojiler uygulamaktadır. 

Karbon Yönetimi için ilk adım, "karbon ayak izi" hesaplamasıdır. Bu hesaplama ile tesisteki tüm faaliyetlerin her basamağıyla detaylı bir incelemesi yapılmakta ve sera gazı emisyonlarına dair bir envanter çıkarılmaktadır. Sera gazı envanterinin kullanılabilir hale gelmesi için bağımsız denetleyici bir kuruluş tarafından doğrulanmalı ve belgelendirilmelidir. Konu ile ilgili standart ISO-14064'tür. 

Envanter ile yapılan bu tespit sonrasında belirlenecek bir strateji çerçevesinde sürdürülebilir ve düşük karbonlu sürece geçişte üretim teknolojilerinin ve alışkanlıkların değiştirilmesinden teknolojik inovasyona kadar değişen projeler geliştirilmelidir. Karbon üretiminin sıfır olduğu rüzgâr, güneş ve hidrolojik enerji tercih edilen enerji türleri olarak ön plana çıkmaktadır. Söz konusu projelerin finansmanı amacıyla kullanılacak Emisyon Ticareti / Karbon kredisi gittikçe hızlanacaktır. Kısaca karbon salınımını azaltamayan şirketler karbon kotasını doldurmayan başka şirket veya kuruluşlardan kota satınalmak durumunda kalacaklardır. Bu piyasada bir değer ifade edebilmesi için sera gazı envanterinin bir denetleyici kuruluş tarafından belgelendirilmiş olması gereklidir. Dolayısıyla şirketlerin, veri toplama, hesapma, izleme ve raporlama yöntemlerinin standartlara uygun şekilde belirlendiği karbon yönetim sistemlerinin kurulması gereklidir.