intelligent-networksBBC Future’dan Roland Pease mobil dünyanın geleceği konulu yazısında telekom dünyasındaki gelişmeleri ve kritik noktaları ele almış.

Yakında dördüncü nesil mobil teknolojileri kullanıyor olacağız. Peki bunun yaratacağı fark ne? Akıllı Telefonlar: bu yüzden “akıllı” sıfatını alıyorlar.

Son bir kaç yılda mobil telefonlarımız neredeyse bir bilgisayara dönüştü ve gittikçe artan dijital zeka ile donatılıyor. Bugün iPhone gibi telefonlar, 1980’lerin süpercomputerlerinin seviyesine geldi.

 

 

Bell Laboratuarlarının Kablosuz Araştırmalar Bölümünün başındaki Rich Howard’a göre ise, bu telefonların en temel fonksiyonunu yani iletişim görevini yerine getirmekten çok daha fazlasını yaptığını farzetmek yanlış olur. 

 

 

Kullandığınız akıllı telefon mobil telefon ağı ile sürekli bir diyalog halindedir: hangi radyo direği ile bağlantı kurması gerektiği, bilgiyi nasıl en iyi şekilde ileteceği gibi. Bir telefon bağlantısı kurmak ya da internette gezinme durumunda akıllı telefonun verileri kodlayıp, sıkıştırması ve bozulmamaları için korumaya alması gerekir. Aynı zamanda baz istasyonlarının oluşturduğu kompleks ağı tarıyarak, hareket halinde olmanıza rağmen en düzgün veri iletimi yapabileceği istasyonları belirler. İşte bu nokta işletim gücünün devreye girdiği andır, özellikle de ilk telefonların devreye girdiği zamandan bu yana network tarafından işleme alınan verilerin milyon kat arttığı düşünüldüğünde.

 

Gün geçtikçe network üzerine binen yük artmakta ve 2020 itibariyle üzerine bin kat daha büyüyeceği bekleniyor. En basit yaklaşım daha fazla baz istasyonu kurmak. Telefonları daha da akıllı hale getirmek de önemli, ama telekom endüstrisinde  şimdi bu gittikçe artan veriyi taşımak için yeni yollar aranıyor.

Mobil networkler, şehir ve ülkeleri bir baz istasyonunun hizmet verdiği hücrelere bölmek. Darklı istasyonlardan gelen iletiler birbiriyle çakışmadığı sürece sorun yok. Baz istasyonu sayısını ikiye katlamak ve gücü düşürmek iletişim imkanını arttırmak için bir yöntem ama maliyetli. Her bir 3G kule 50,000$ civarında tutuyor. Üzerine bir de bunları bağlamak için kablo altyapısını düşününce ciddi yatırım seviyelerine çıkıyor. 

Yine de mobil operatörleri her bir hücrenin boyutunu düşürmek ve ağın yoğunluğunu arttırmak için uğraşıyorlar; kamusal alanlarda nano, piko ve femto boyutları devreye giriyor. Hatta Edinburgh Üniversitesi’nden Prof. Harald Haas, attocell kavramını ortaya atmış. Bir evin odalarını da hücrelere bölelim demiş ve bunu yapmak için de kablosuz radyo anteni yerine aydınlatma ampullerini anten olarak kullanmayı önermiş.  

Çok yüksek performanslı ışık yayan diyodların, yani saniyede on milyonlarca titreşim yapabilen LED’lerin geliştirilmiş olması, Prof. Haas’ın söylediğini uygulanabilir kılıyor. Veriler bu titreşimlere kodlanabilir ve veriler binanın standart elektrik kabloları üzerinden ampullere gönderilebilir. Prof. Haas, “Araştırmalarımız bu şekilde veri yoğunluğunun rado bağlantılarına göre 2000 kat artabileceğini gösteriyor” diyor.

Bu fikir kablosuz iletişim sektörünün gösterdiği büyüme eğilimlerine dayanıyor. Başlangıçta ikisi de farklı amaç için geliştirilen mobil telefon ve wi-fi internet erişimi arasında gelişmeye başlayan yakınlaşma ikisinin birleşmesine gidiyor. Geniş Alan internet erişimi için standartların geliştirilmesinden sorumlu uluslararası komitenin başkanı Apurva Mody de “mobil operatörlerin akıllı telefonlarla internet üzerinden veri yüklemesinin önünü açarak 50-99 milyar $ civarında bir tasarruf sağladılar. Eviniz ya da işyerinizdeki internet ağını kullanarak telefon sistemi üzerindeki yükü hadidletiyorsunuz. Eğer bu veriler mobil ağlardan geliyor olsaydı, talebi karşılayabilmek için 350,000 fazladan kule dikmiş olmaları gerekirdi” diyor.

Yarın karışık sinyaller ve network intelligence ..

 

Adaptasyon: Roland Pease - http://www.bbc.com/future/story/20130221-smart-networks-for-smartphones/4