Devon’daki Paignton Zoo, misafir ettiği hayvanlar için yiyecekleri, dünyada ilk örenği olan düşey düzlemde serada üretiyor. Tarıma radikal derecede farklı bir yaklaşım ve hızla artan dünya nüfusunun belenmesi sorununa cevap olmaya da aday.
Büyük şehir tarımcılığı için gökyüzü çiftlikleri düşünülebilir mi?
Şu anda 7 milyar olan ve 2050 itibariyle 10 milyar olması beklenen dünya nüfusu, zaten %80’I kullanılmakta olan tarım arazisi ile nasıl beslenecek? İklim değişiminin etkisi, ve şu anda da dünya nüfusunun %10’u için açlık söz konusu olduğu düşünülürse, gelecek bu 3 milyar insanı doyurmak pek de kolay değil.
Karamsar bir tablo, ama hala bir şeyler yapmak için zaman var ve ne yapılacağı konusunda da dünyanın pek çok problemine çözüm arayışında olduğu gibi mühendislere iş düşüyor. Hassaslaştırılmış tarımla uydudan izleyerek ve sensörlerle tarım sürecinin optimize edilmesi ve tarlaların sert iklim şartlarına daha dayanıklı hale getirecek teknolojilerin bulunması ya da ekme, dikme, biçme gibi tarımsal süreçlerle ilgili anlayışımızı olduğu gibi değiştirmek.
Kolombia Üniversitesi’nde geçmişte mikrobiyoloji profesörü olan Dr. Dickson Despommier, yalnızca bir sürdürülebilir çözümün olduğunu düşünüyor: toprakla 12000 yıllık ilişkimizin şeklini değiştirmek ve teknolojiye sarılarak tarlaları kapalı alanlara ve yukarılara taşımak.
Aslında dünyadaki ilk düşey tarla, Babil’in meşhur Asma Bahçeleri. Öte yandan bu konuda bir hak iddia etmese de Despommier, genelde düşey tarla fikrinin babası olarak biliniyor. 2010 basımı Düşey Tarla – the Vertical Farm kitabında şehir çiftçilerinin yüksek binalarda yerden tasarruf ederek üretim yapabileceklerini savunuyor ve bunun faydalarını anlatıyor.
Topraktan ziyade hidroponik ve aeroponik sistemlerin kullanıldığı ve takip amacıyla son algılama teknolojilerine yer verilen bu kapalı devre tesisler tüm yıl boyunca üretim yapabiliyor. Ürünler zararlı haşerelerden ve hava şartlarından korunabiliyor, kullanılan su tam olarak geri dönüştürülebiliyor ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerden biri olan tarımdan dönen su söz konusu olmuyor.
Ilk bakışta uzak gibi gözükse de Güney Doğu Asya’daki teras şeklinde çeltik arazileri, son zamanlarda başka sebeplerle de olsa oldukça gündemde olan Maya’ların dağ eteğindeki tarım arazileri düşünüldüğünde, tarım için çok da büyük bir devrimden söz edilmiyor. Babil’in Asma Bahçeleri de muhtemelen bunun daha da eski bir örneği.
Despommier’in iddiasına göre değişen düşey tarlayı bir sonraki aşamaya taşıyabilecek olmak. Kapalı alan tarımında logaritmik olarak büyümenin eşiğindeyiz ve kapalı alanda her şeyi kontrol ederek, açık alana göre çok daha fazla ve istediğimiz cinste üretim yapabiliriz diyor Despommier. Bu konuda da tek görüş ondan çıkmıyor. Düşey Tarla’nın yayınlanmasından sonra her yerde prototipler görülmeye başladı. Geçen sene Güney Kore hükümeti Seul’de bir tane olduğunu ve LED ışıklandırma ile üç katlı alanda yeşil yapraklı sebze üretildiğini açıkladı. Japonya, Kyoto’da bir benzeri yapıldı, İsveç, Hollanda ve Amerika’da da prototipler yapılıyor. Şu anda bu denemelerin ölçeği çok küçük olsa da fikrin inandırıcılığı ve momentumu artıyor. Kasım 2012’de Paignton Zoo tesisinin arkasındaki Kanada’lı şirket Alterrus Systems, ilk tamamen ticari düşey tarlasının resmi açılışını duyurdu.
Alterrus Systems, düşey tarlayı
Verticrop adı verilen sistem, düşük güçlü konveyör kullanarak, üzerinde 24 düşey olarak yerleştirilmiş (1 x 0.5 m) hidroponik tepsiyi tutan bir dizi paslanmaz çelik rafı 2.7 m/dk hızda hareket ettiriyor. Şirketin geliştirdiği son tesiste 120 raf var ve bu da 370 m2 ekim alanına denk geliyor. Bu alanda 68 ton yeşil sebze ve baharat üretmeyi hedefliyorlar. İddia edilen de verim oranı daha yüksek olmasına rağmen normal bir tarlada kullanılan suyun yalnızca %10’u kadar su kullanıldığı şeklinde.
Bu konveyörün amacı ise bitkilerin hepsinin eşit miktarda ışık görmesini, ısıya ve neme maruz kalmasını garanti etmek. Öte yandan tarlanın sulama ve ekin toplama işlemi de bir yerden yapılabiliyor. Dolayısıyla ürün suya götürülüyor, boru döşeyip, suyu ürüne götürmeye gerek yok.
Ng,
Atlantiğin bu yakasında ise İsveçli bir şirket Plantagon, Despommier’in fikrine daha yakın olan büyük ölçekli düşey tarla için plan çizimleri yapıyor. Yer olarka planlanan Stokholm’ün 200 km güney batısında
Bu sistemin temeli ise helisel bir yapı ile güneş ışığının üretim alanına mümkün olduğunca düşürülmesi.
Verticrop sistemi gibi Plantagon teknolojisi de ekim alanı tabir edilebilecek alan içerisinde ürünlerin hareketlendirilmesi teknolojisini kullanıyor. Ancak tüm konveyörü hareket ettirmek yerine statik bir ray altında küçük makinalarla kutuları tek tek hareket ettiriliyor. İsveç Mühendislik Danışmanlık şirketi Saab Combitech tarafından geliştirilen bu mekanik sistemin işletmesinin ekonomik, bakımının ise kolay olacağı iddia ediliyor. Ancak bir altyapı ile bunun entegre edilmesi gerekiyor. Enerjisinin de atıklardan üretileceği bu sistemde Plantagon, düşey tarımın nasıl ekonomik şekilde yapılabileceğini göstermeyi hedefliyor. Kısacası, atık ısı tesisi, biyogaz tesisi gibi tesislerin yakınına kurulması ekonomiklik konusunda olumlu etki yapacak.
Öte yandan teknolojik engellerin üstesinden gelme heycanıyla bu düşey tarla çalışmalarının göz ardı ettiği bir konu da Plantagon’un CEO’su, Hassle’ın söylediğine göre müşteriler. Müşterileri bu tarlalarda üretilen ürünleri
Hassle, Plantagon’un güzel bir iş modeli de geliştirdiğini söylüyor ancak detaylarını vermiyor. Yalnızca stratejinin 2014 yılında
Bu gelişmelere rağmen, düşey tarımın önünde aşılması gereken daha pek çok teknolojik ve ekonomik engel var. Despommier, güvenilecek başka bir alternatif olmadığına inanıyor. Geleneksel tarımın artık limitelerine ulaştığını ve toprak üzerinde tarımın sürdürülebilir bir çözüm olmadığını söyleyerek Düşey Tarla kitabını sonlandırıyor.
Adaptasyon: http://www.theengineer.co.uk/in-depth/the-big-story/salad-in-the-sky-the-rise-of-the-vertical-farm/1014844.article#ixzz2EyN1OU1I